Sosyal Medya

Güncel

Osmanlı’da Ramazan

Osmanlı Devleti ve Osmanlı toplumu için Ramazan ayı farklı bir mânâ ifade ediyordu. Devletin ilgili kurumları Ramazan ayının selameti için bir takım tedbirler alır ve bu manevi, bereketli ayın hazırlıkları çok önceden başlardı. Recep ayının on ikisinde İstanbul’dan yola çıkan, devlet erkânı ile birlikte büyük bir kalabalığın uğurladığı surre alayı Ramazan ayını müjdeleyen önemli bir merasim haline gelmişti



Ramazan hilalinin görülmesi ayrı bir heyecana sebep olurdu. Ä°stanbul Kadılığı Ramazan hilalini gözetlemek üzere farklı bölgelere uzmanlar gönderir, “yevm-i ÅŸek” denilen Åžaban ayının son günlerinde gece nöbetleri ile Ramazan hilali gözetlenirdi. Hilalin görülmesi ile tellâllarla ve mahyalarla Ramazan ayının baÅŸladığı ilan edilirdi. Ramazan ayı ibadet ayı olması münasebeti ile camilerde ve mescitlerde halkın rahat ibadet edebileceÄŸi bir ortam oluÅŸturmak adına tedbirler alınırdı. BaÅŸta padiÅŸah olmak üzere devlet erkânı farklı günlerde iftar davetleri verirdi. “Hırka-i Saadet” merasimi ve “Huzur Dersleri” Osmanlı sarayının Ramazan ayına mahsus önemli etkinliklerindendi. Ä°stanbul’da Åžehzadebaşı Camii ve Fatih Camii arasında teravih namazından sonra birtakım eÄŸlenceler tertip edilirdi. Osmanlı Devleti için Ramazan ayı kendine mahsus gündemi ile diÄŸer aylardan farklı olarak deÄŸerlendirilmiÅŸtir.

Mahya

Ä°slamiyet’in ilk asırlarından beri mübarek ge­celerde halkın ibadeti için camilerin ge­ce boyu açık kalması ve kandillerle ay­dınlatılması geleneÄŸi vardı. Ramazan ayında çift minareli camilerin minareleri arasına kandillerle aydınlatılarak yazılar yazılması Osmanlı döneminde bir sanat haline gel­miÅŸtir. Osmanlılar’ın ilk mahyayı ne zaman kullandıkları hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber 16. yüzyılın sonlarında mahyaların kullanıldığını III. Murad’ın bir tezkiresinde (1588) görebiliyoruz. Selatin camileri genellikle çift minareli olmasından dolayı mahya için uygun camilerdir. Eyüp camiinin minareleri kısa olduÄŸu için 1723 yılında mahya kullanılmaya uygun ÅŸekilde NevÅŸehirli Damat Ä°brahim PaÅŸa’nın emri ile yükseltilmiÅŸtir. Mahyalarda genellikle sülüs yazı kullanılmıştır. Fetih suresinin ilk ayeti, “mâşallah”, “bismillah”, “leyle-i kadir”, gibi yazılar ve Ramazan’ın son günlerinde ise “elveda”, “el-firak” gibi yazılar mahyalarda kullanılmıştır. Osmanlı’da mahyacılık bir meslek olarak devam etmiÅŸtir. Mahyacıların bu mesleÄŸe kabul edilmesi için mesleki yeterlilikleri bir jüri tarafından test edildikten sonra bu iÅŸe baÅŸlayabilirlerdi.

Ramazan Tembihnameleri

Osmanlı Devleti Ramazan ayına mahsus ola­rak varaka-i mahsusa adında tembihna­me­ler ya­yınlamıştır. Ramazan tembihnameleri bu a­yın kıymetine binaen halkın dikkat etmesi gereken bir takım kuralları ihtiva ediyordu. Tembihnamelerde beÅŸ vakit farz namazın camilerde cemaatle kılınması ilan edilmiÅŸtir. Mazereti olmayanlar hariç bütün Müslümanların oruçlu olması, görevli olanlar hariç herkesin yatsı namazına camilere gitme­si, teravih vaktinde berber, tütüncü ve diÄŸer dükkânlarda oturanların “te’dip ve tekdir” olu­nacakları bu tembihnamelerde belirtilmiÅŸtir. Ramazan ayı ve birtakım ibadetlerin yerine getirilmesi ile ilgili maddelerle birlikte sosyal ortamlarda kadın ve erkeklerin hususan dikkat etmeleri gereken âdâba yönelik maddeler de tembihnamelerde belirtilmiÅŸtir. Gayri Müs­limlerin gündüzleri umumi mekânlarda ye­mek yememeleri, su, sigara vesaire içme­me­­le­ri de bu tembihnamelerin maddeleri arasında­dır. Ramazan tembihnameleri mahalle imamları, muhtarlar tarafından halka duyurulurdu. Tem­­­bihnamede belirtilen hususlara dikkat edilmediÄŸi durumlarda devlet görevlileri tara­fından cezalandırmalar yapılırdı.

Ramazan tembihnamelerinde padiÅŸahın hal­kın arasına karışıp selâtin camilerinde namaz kılacağı ve asker-sivil halkın durumunu doÄŸ­rudan görmek için tebdil-i kıyafet edeceÄŸi, tanıyanların padiÅŸaha doÄŸal ve saygılı davran­maları gerektiÄŸi belirtilmiÅŸtir.

Osmanlı Devleti çarşı ve pazarların kontro­lünü kadıların denetimine bırakmıştır. Rama­zan ayında hususen gıda fiyatlarında artışları engellemek için, bir fırsatçılığın ortaya çık­maması için denetimler sıkılaÅŸtırılmış ve uygu­lanan denetim artırılmıştır…

Hırka-i Saadet Merasimi

Osmanlı sarayının önemli Ramazan merasim­lerinden birisi hırka-i saadet merasimi idi. Bu gelenek Mısır’ın Osmanlı topraklarına katılması ve mübarek emanetlerin Osman­lı’ya geçmesi ile baÅŸlamış, asırlar boyunca devam etmiÅŸtir. Ramazan ayının on ikinci günü pa­diÅŸahla birlikte Has Oda aÄŸaları mübarek emanetleri Revan odasına taşır sonrasında her taraf süpürülür, gül suyu ile yıkanır, öd aÄŸacı ve amber yakılarak hırka-i saadet ziyarete hazırlanırdı. Bu merasime katılacak olan dev­let adamlarına tezkireler gönderilerek da­­vet edilirdi. PadiÅŸah, sadrazam, ÅŸeyhülislam, ÅŸeh­zadeler, kadı efendiler ve bütün devlet er­kâ­nı protokol sırasına göre ziyareti gerçekleÅŸtirirdi. Bu ziyaret esnasında güzel sesli kurralar Kur’an okurlardı. Osmanlı padiÅŸahı tarafından gümüş sandukasından altın anahtarı ile açılarak çıka­rılan hırka-i saadet’e tülbentler sürülür ve bu tülbentler ziyaretçilere dağıtılırdı.

Huzur Dersleri

Osmanlı padiÅŸahları devletin kuruluÅŸundan itibaren ilim öğrenmeyi desteklemek ve il­­mi canlılığı devam ettirmek adına ulemayı etraflarında toplayarak ilmî münazaralar ter­tip etmiÅŸlerdir. Osmanlı sarayının Ramazan ayında tertip ettiÄŸi ilmî faaliyetlerinden en önemlisi huzur dersleri idi. Ramazanın ilk on veya sekiz gününde yapılan huzur dersleri ÅŸeyhülislam tarafından ulemadan belli sayıda seçilerek günlere paylaÅŸtırılır ve içlerinden en liyakatli âlimin bir ayeti tefsir etmesi ile baÅŸlardı. Tefsir eden âlime mukarrir, müzakereci durumun­da olan âlimlere de muhatap denilmiÅŸtir. Mukar­rir ve muhataplar tam bir ilmi serbestiyet içerisin­de soru cevaplarla bu dersleri zengin ve dolu ilmî münazaralar halinde devam ettirmiÅŸlerdir. Huzur derslerinin yapılacağı yeri padiÅŸah belirler ve derse dinleyici olarak katılanlar da padiÅŸahın kontrolünden geçtikten sonra belirlenirdi.

Ä°lk sistemli olarak huzur derslerinin III. Ah­med döneminde NevÅŸehirli Damat Ä°brahim PaÅŸa tarafından tertip edildiÄŸini ve sonraki padiÅŸahlar tarafından bu derslerin bir gele­nek olarak devam ettirildiÄŸini görüyoruz. Sultan Vah­deddin ve Halife Abdülmecid Efendi dö­­­­ne­minde sonuncusu (1923) yapılmış olan huzur dersleri hilâfetin ilgası ile son bulmuÅŸtur.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.